Sosyal Medya Yoluyla Kişilik Haklarına Saldırı Sosyal Medyanın Topluma ve Hukuka Etkileri
ÖZET
Sosyal medya kullanımının günden güne artması ile temel işlevi iletişim olan bu platformların toplum tarafından çeşitli amaçlar için kullanılması da yaygınlaşmıştır. Sosyal medyanın olumlu etkisi ile iletişimin ve birliğin, yardımlaşmanın sağlanmasının önü açılmış olmasına karşın, çoğu zaman bilinçsizce kullanılan bu araçlar ile yargılama yapılmakta, yargı organları etkilenmeye çalışılmakta, hakaret ve tehdit suçları işlenmektedir. İşbu makalemizde sosyal medyanın günümüzdeki yeri ve etkisi, topluma olan etkileri, sosyal medya aracılığıyla işlenen suçlar, oluşan kamu baskısı ve yargılama hususları ele alınarak, Hasan Bilgili olayına ilişkin değerlendirme yapılacaktır.
Anahtar Sözcükler: Medya, Sosyal Medya, Kişilik Hakları, Kamu Baskısı, Masumiyet Karinesi, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi, Medya Yargılaması, Kamuoyu ve Ceza Yargılaması, Hakaret, Tehdit, Tazminat
İÇİNDEKİLER
ÖZET
1) SOSYAL MEDYANIN GÜNÜMÜZDEKİ YERİ
2) SOSYAL MEDYANIN TOPLUMSAL ETKİLERİ
i.OLUMLU ETKİLER
ii.OLUMSUZ ETKİLER
3)SOSYAL MEDYA ARACILIĞIYLA İŞLENEN HAKARET/TEHDİT SUÇLARI
4)KAMU BASKISI VE YARGININ ETKİLENME SÜRECİ
SONUÇ
1. SOSYAL MEDYA KAVRAMI VE GÜNÜMÜZDEKİ YERİ
Sosyal medya, internet ve web 2 teknolojisine dayanan, kişilerin karşılıklı iletişim ve etkileşim kurmak ve kendi içeriklerini oluşturmak suretiyle sosyalleşmesine imkân sağlayan ortam ve araçların bütününe verilen addır (Kaya 2015). Bu kavramın her ne kadar sadece internetin gelişimine dayandığına ilişkin yaygın görüşler bulunmakta ise de, Şimsek’in (2012:33) iletişim araçlarını gelişim kronolojisi olarak aktardığı liste mağara resimleri ile başlamaktadır. 1969 yılında oluşturulan Arpanet’i takiben, 1971’de mikro islemci,1976’da VHS videokaset kaydı, Teletext, 1978’de Telefax, 1979 Walkman 1980’de CNN(cable news Networks), 1981’de MTV(müzik televizyonu) ve IBM(kisisel bilgisayar), 1982’de aodio compact disk, 1984’de Apple Macintosh bilgisayar, 1991’de World Wide Web (internet), 2004’de Facebook, 2005’de Youtube ve 2006’da Twitter oluşturularak sosyal medyanın temelleri oluşturulmuştur (Çalışkan ve Mencik, 2015).
Sosyal medya ile ilgili birçok çalışması bulunan Michael Frunchter, sosyal medyayı 5 C ile açıklamaktadır. Frunchter’e (2009) göre sosyal medyayı oluşturan bu 5 C; conversation (sohbet), commenting (yorumlamak), contribution (katkı), community (topluluk) ve collaboration (işbirliğidir)’dir. Conversation, sosyal medyanın esasını karşılıklı iletişimin oluşturduğunu göstermektedir. Commenting, sosyal medyada paylaşılanların her türlü eleştiri ve yorumlara açık olduğunu ifade etmektedir. Contribution, yapılan yorumların yanında yeni fikirlerle katkı sağlamaktır. Community, normal yaşantımızda meydana getirdiğimiz topluluklara ihtiyaç duyduğumuz gibi sosyal medyadaki sosyal kısmı içindeki topluluktur. Collaboration ise, sosyal medyanın varlığını devam ettirebilmesi için olması gereken işbirliğini ifade etmektedir. Sosyal medya kimileri için sosyalleşmeden kaçtığı, kendi kendine yalnız kaldığı, daha çok izleyici olduğu bir ortam iken kimileri için ise sosyalleşmek, topluluklar içinde takdir edilmek, takip edilmek isteğinin tezahürü şeklinde ortaya çıkabilmektedir. İnsanların, gündelik yaşamdan kaçış, bilgilenme, eğlenme, iletişim, vakit geçirme gibi isteklerine etkileşim boyutuyla cevap veren sosyal medya, günümüzde insanları en hızlı ve en fazla kuşatan, kişiselleşebildiği oranda da gelecek vadeden bir araç haline gelmiştir (Hazar, 2011). Görüldüğü üzere teknolojinin önlenemez gelişmesiyle birlikte özellikle son yıllarda kullanımı oldukça yaygınlaşan kitle iletişim araçları arasında sosyal medya yer almaktadır.
Televizyondan bir diğer deyişle klasik medyadan ayrı olarak özellikle Facebook, Instagram’ın yanı sıra yaygın olarak kullanılan Twitter sosyal platformu üzerinden kişiler kolaylıkla haberleşebilmekte, bilgi sahibi olabilmekte ve görüşlerini ifade ederek oldukça geniş kitlelere ulaşabilmektedir. yaşadığımız bu zaman diliminde internetin sağlamış olduğu sosyal medya ağı neredeyse tüm insanları kendine çekerek sanal bir dünya kurmaktadır (Çalışkan ve Mencik 2015). Sosyal medyanın araçlarından olan sosyal paylaşım ağları, kişisel iletişimleri devam ettirmenin alanı olmaktan ziyade, internetin yeni bir kamusal alanı olma özelliğini de taşımaktadır (Sarı, 2014, Çildan ve dğr.2012). Bu nedenle sosyal medya günümüz toplumunda, gerektiğinde siyasal iktidarı etkileme ve sınırlandırma işlevine sahip bulunan Kamuoyunun oluşmasına ve dile getirilmesine yeni boyutlar kazandırmakta önemli bir rolü üstlenmektedir. Bu tür iletişim araçlarının yaygınlaşması devlete de yeni görevler yüklemekte, örneğin bu araçların kullanımının hukuki çerçevesini çizmek ve yayınlarla kişi hak ve özgürlüklerinin ihlal edilmemesi için önlemler almak gereği oluşmasıyla yasa koyucuyu harekete geçirmiş, buna bağlı olarak da basın hukuku ve medya hukuku ortaya çıkmıştır.
Öte yandan. kitle iletişim araçlarının çağdaş toplumdaki önemi, günümüzde haberlere ulaşma olmuştur. Böylece devletin, bu özgürlüğün kullanılmasına sadece izin verme değil, aynı zamanda onu geliştirme ve düzenleme yükümlülüğümün de bulunduğu kabul edilmektedir. (Centel, 1994). Gerçekten de sosyal medya kullanımı Anayasa’da da “düşünceyi açıklama temel hak ve özgürlüğü” başlığı altında yer aldığı üzere özgür bırakılmıştır ancak bu özgürlüğün sınırı diğer insanların hak ve özgürlüklerini aşmayacak şekilde kişilik haklarına saygılı, dikkatli ve özenli kullanmak olmalıdır.
2. SOSYAL MEDYANIN ETKİLERİ
Sürekli değişim halinde olan iletişim ve teknoloji, hayatı oldukça kolaylaştırmanın yanında bazı bazı zararlı etkenlere de kapı aralamaktadır. İnsan hayatına fayda sağlamak için oluşturulan bu sosyal ağlar kullanılması bilinmezse en tehlikeli silah haline gelebilmekte, öte yandan hayatımızın her anına hükmeden internet âlemi doğru kullanıldığı takdirde ise olumlu özellikleri aracılığıyla insan hayatını oldukça kolaylaştırabilmektedir.
i. OLUMLU ETKİLERİ
İlk dönemlerde sadece bilgisayar aracılığıyla ulaşılabilen sosyal medya günümüzde artık akıllı telefonlar sayesinde cep telefonlarından 7 gün 24 saat rahatlıkla ulaşılabilir hale gelmiştir. Bu nedenle de insanların bir nevi yaşam merkezi haline gelmiş, farklı kıtadan insanları, kültürleri bir araya getirmiş, müzik, sanat, eğlence, turizm ve birçok alanın gelişmesini sağlamıştır. Saniyeler içerisinde kilometrelerce uzak kişilerle haberleşebilmek, dünyadaki gelişmelerden saniyeler içerisinde haberdar olabilmek veya sadece kendine ait bir görüş bildirmek mümkün hale gelmiştir.
Bir diğer olumlu özellik ise şudur ki; 20 yıl kadar önce müzik dinlemek için kasetlere, CD’lere ihtiyaç varken günümüzde tek bir dokunuş ile en sevdiğimiz müziği dinleyebilmekte ve milyonlarca kişiyle paylaşabilmektedir. En sevilen fotoğraflar, kitaplar, videolar, dikkat çekilmek istenilen haberler, komik yazılar ve daha nice bilgi de sosyal medya aracılığıyla kitlelere ulaştırılabilmektedir. Önceleri bu tür çeşitli bilgileri paylaşma olanağı oldukça kısıtlı iken, sosyal medya sayesinde bilgiye daha kolay, ucuz ve hızlı ulaşmak mümkün hale gelmiştir. Tabii ki ticari olarak şirketlerin ve markaların sosyal medyada çokça takip edilen kişiler aracılığıyla kolaylıkla adlarını duyurması, yeni ürünlerini pazarlaması ve bu şekilde her kesimden tüketiciye kolaylıkla ulaşılabilmesinin de önü açılmıştır. Bunun yanı sıra günlük hayatta asla tanışamayacak, belki de farklı coğrafyalarda yaşayan kişilerin tanışması kolaylaşmış, sosyal medya sayesinde birçok kişinin evlenmesi mümkün olmuştur.
Bahsedilmesi gereken bir başka olumlu yön ise işçi ve işveren için oldukça geniş imkânlar yaratılmış olmasıdır. Günümüzde iş arayanlar işverenlere kolaylıkla ulaşabilmekte, tek bir tık ile hızlıca işe başvurabilmekte, işveren açısından ise işçinin sosyal medya profilini incelemek suretiyle bile kolayca işçiyi tanıma ve işe alımın gerçekleşmesi sağlanmaktadır. Bunun yanı sıra sosyal medya gelişirken sosyal medya uzmanlığı, içerik yöneticisi, influencer gibi yeni iş tanımları ortaya çıkarak insanlara yeni istihdam alanları sağlamıştır.
Eğitim konusunda da sosyal medyanın etkisi büyüktür. Şöyle ki, online eğitimler sayesinde yer ve zaman kısıtlaması olmaksızın bilgiye kolaylıkla ulaşılabilmekte, sayfalar dolusu kitaplara sanal kütüphaneler aracılığıyla ulaşabilmekte, ebeveynler ise sosyal medyada uzman kişilerce hazırlanmış videolar ve metinlerle çocuk yetiştirme eğitimlerini kolaylıkla alabilmektedir. Bu ve bunlar gibi daha birçok olumlu özelliği bulunmasına karşın son olarak belirtilmelidir ki, sosyal medya son dönemde yeni toplumsal hareketlerin ortaya çıkmasını sağlamış, gerçek hayatta örgütlü bir toplumsal hareketin haberleşmesi ve örgütlenmesi anlamında kolaylık sağlayan bir araç olarak işlev görmeye başlamıştır. Bu kapsamda geleneksel propaganda araçlarından (broşür vs.) farklı olarak düşük maliyetli hatta çoğu zaman ücretsiz yöntemler aracılığıyla sadece hedef kitleye değil tüm kitlelere kolayca ulaşmak, verilmek istenen mesajları zaman ve mekândan bağımsız olarak aktarmak ve kitleleri harekete geçirmek mümkün hale gelmiştir.
ii. OLUMSUZ ETKİLERİ
Sosyal medya sayesinde bilgi paylaşımının saniyeler içerisinde gerçekleşmesi her ne kadar kolaylık sağlasa da, saniyeler içinde istenmeyen bir fotoğraf veya bilginin geri döndürülemez şekilde paylaşılması hiç kuşkusuz akla gelen ilk olumsuz etkilerdendir. Bunun yanı sıra uzman olmayan kişilerin çeşitli yorumlarla sunduğu bilgilerin çoğu zaman bilgi kirliliği oluşturduğu, insanları yanlış yönlendirdiği de yadsınamaz bir gerçektir. Diğer taraftan bilgiye ulaşımın kolaylaşması, bilgiyi ve bilginin kaynağını da sıradanlaşmaktadır (Balta Peltekoğlu, 2012).
Bir diğer etki ise şudur ki, insanın zaman kavramını ortadan kaldıran sosyal medya özellikle gençlerin vaktinin büyük bir bölümünü bu platformlarda geçirmesine neden olmaktadır. Özellikle gençler olmak üzere çoğu insan kitap okumak veya güncel ya da kültürel bir hususu araştırmak yerine geçici modaları, diğer insanların nerede ne zaman ne yaptıklarını takip etmek gibi çoğu zaman kendilerine gerçek hayatta bir artı sağlamayacak hususlarda zamanlarını boşa harcamaktadır.
Sosyal medyanın Postman’in yaklaşımıyla ayıp/özel kavramını ortadan kaldıran ve çocukluğun yok oluşuna neden olmaktadur. Ayıp kavramı kültürden kültüre değişebilmekte ise insanlar en özellerini bile dikkat çekmek için sosyal medyadan kolaylıkla paylaşabilmekte, bunu normal olarak görmekte, çocuklar ve gençler bu paylaşımları görerek ayıp veya özel kavramını yitirmektedir. Bu durumda birbirlerine veya kendilerinden yaşça büyük kişilere özenen çocuk ve gençler çocukluklarını yaşayamadan kendilerini yetişkin hayatına yöneltmekte; bu durumun sonucu olarak da toplumun değerleri kökten değişmektedir. Sanal âlemde çok fazla vakit kaybederek oranın ruhuna sahip olan bireyler ise gerçek hayatın sosyal yasamdan uzaklaşabilmektedir (Barbier, 2001, akt. Aydoğan, 2010). Gerçek hayatlarından uzaklaşan ve gerçek ilişkilerden kopan kişiler kendilerini sürekli geliştirmeye çalıştıkları yapay kimliklerinin arkasına saklamakta, adeta yapay birer insan haline gelmektedir.
Bununla birlikte sosyal medya araçlarının yapısal özelliği ve diğer geleneksel iletişim araçlarından farklı olarak bütün etkileşimlere açık olması, onun kolaylıkla yönlendirilebilir, provoke edilebilir ve amacından saptırılabilir bir araç haline gelmesini mümkün kılmaktadır (Çalışkan ve Mencik, 2015). Bu kapsamda başlayan toplumsal hareketler zamanla sosyal medya aracılığıyla gerçek amaçtan sapmalara neden olabilmektedir. Durum böyle olunca kontrol mekanizmaları zayıflamakta, çoğu insanı zor durumda bırakan sonuçlar ortaya çıkabilmektedir. Bunun nedeni de çoğu zaman sosyal medyadaki bilgi kirliliği ve yalan haberlerdir. Bir diğer deyişle sadece insanları yönlendirmek için bir olaya ait görüntü, ses vb. bilgilerin sadece kısaltılarak ve üzerine yönlendirici başlıklar atılmak suretiyle sosyal medyada servis edilmesi toplumu yanlış yönlendirmekte, hatta ve hatta kin ve nefrete sevk etmektedir. Türk Dil Kurumu sözlüğünde propaganda, “Bir öğreti, düşünce veya inancı başkalarına tanıtma, benimsetme ve yayma amacıyla söz, yazı vb. yollarla gerçekleştirilen çalışma” şeklinde tanımlanmaktadır (Küçükoğlu, 2006). Bir diğer deyişle propaganda, kişi veya kişilerin propagandacının istediği doğrultuda tepki vermesinin sağlanması amacıyla iletişim araçları aracılığıyla yönlendirmenin sağlanmasıdır. Bu propaganda teknikleri, kişiye bir isim veya sıfat takmak, hiçbir kanıt göstermeden uydurma haberler yayınlamak, herkesin benzer düşüncede olduğunu iddia ederek taraf seçmeye yönlendirmek gibi sayısız şekilde karşımıza çıkabilmektedir. Bu sayede duygularıyla oynaması kolaylaşan, adeta hipnotize olan ve sürü psikolojisine sürüklenen topluluğun hedef gösterilen kişiye karşı linç girişimleri başlatması bile mümkün hale gelmektedir. Bu bağlamda hakaret ve tehdidin kolaylaşması, kişisel verilerin izinsiz kullanılması, paylaşılması, kimlik hırsızlıkları ve daha nice suçların da ortaya çıkmış olması da kaçınılmaz bir durumdur. Bu suçlarla ilgili düzenlemeler özellikle gelişmiş ülkelerin güncel gündeminde bulunmaktadır. İnsanlara çok geniş bir özgürlük alanı tanıyan sosyal medyanın özgürce kullanılması gerekmektedir ancak, bu özgürlük hukuk sistemi çerçevesinde olmalıdır. Kullanımın denetlenebilmesi için devlet tarafından müdahale etme hakkı, siber suçlar birimince kişileri takip edebilme ve sair denetim mekanizmalarının oluşturulması gerekliliği de bu nedenle doğmuştur.
4. SOSYAL MEDYA ARACILIĞIYLA İŞLENEN HAKARET/TEHDİT SUÇLARI
Kişi kavramı Latince kökenli persona kavramından dilimize geçmiş bulunmakta olup, bu kapsamda kişilik hakkı ve insan hakları kavramları da gerçek kişi olarak adlandırılan kişilerin sadece insan oldukları için doğduklarından itibaren sahip oldukları hak ve hürriyetlere ilişkindir. Bu hak ve hürriyetlerin içeriği Magna Carta, Virginia Haklar Bildirgesi, Fransız İnsan ve Vatandaş Hakları Bildirgesi gibi birçok düzenleme ile hukuk sisteminde yer almaktadır. Türk Hukukunda da kişilik ve buna bağlı haklar Türk Medeni Kanunu ve Türk Borçlar Kanunu’nda ayrıntılı olarak düzenlenmiştir.
Kişilik hakları; hayat, beden tamlığı, sağlık, ad, şeref ve haysiyet, meslekî ve ekonomik değerler, resim, vicdan, hürriyet, özel hayat, aile bütünlüğü, kişisel veriler ve sair duygusal değerlerin tümü olarak belirtilebilir. Bu mutlak haklar zamanla ortaya çıkan gelişmeler sonucunda değişebilmekte ve güncellenebilmektedir. İşbu mutlak hakların mahiyeti gereği herkese karşı ileri sürülebilmesi mümkün olduğundan ihlal edilmemesi de herkesten talep edilebilmektedir. Bu bağlamda herkes adı soyadı kullanılarak veya kendisini işaret eden lakaplar aracılığıyla kendisini küçük düşürme, başkalarının husumetine maruz bırakma, aşağılama, kendisi hakkında gerçek dışı dedikodu yayılması, meslekî ve ticarî itibarının zedelenmesi, iftira atılması gibi fiilleri şeref ve haysiyete yönelik kişilik hakkı ihlâlleri, resminin rızası dışında üçüncü kişiler tarafından çekilmesi, çizilmesi, yapılması, basılması, dağıtılması, kullanılması, yayınlanması, iletilmesi halleri de dâhil olmak üzere tüm ihlallerde kişinin hem maddi hem de manevi zararının doğabileceği açık olduğundan, söz konusu ihlalin ortadan kaldırılması veya tazmin edilmesi de talep edebilmektedir.
Sosyal medyada oluşturulan içeriğin çok büyük bir kısmı kullanıcılar tarafından yaratıldığı, yüklendiği, dağıtıldığı için bilgiler serbestçe ve çok hızlı bir biçimde dolaşmakta, herkese kolaylıkla ulaşmakta ve kişilerin fikirlerini özgürce ifade ettiği bir platform oluşturulmaktadır. Ancak bu özgürlüğün belirli sınırlarının bulunduğu da göz ardı edilmemelidir. Bu sınırların da başka insanların hak ve özgürlükleri bir diğer deyişle kişilik hakları olduğu da yadsınamaz bir gerçektir. Bu nedenle bu tür ihlâllere karşı kişilik hakkının hızlı ve etkili şekilde korunması gerekmektedir Her ne kadar sosyal medya hizmetleri kullanım sözleşmelerinde kişilik hakkına ilişkin kullanım kuralları gereği içerikle ilgili belli sınırlandırmalar ve ilkeler getirilmekte ise de, içerikle başka kullanıcıların şeref ve haysiyeti, mesleki ve ticari itibarı, sırları, ad, ses ve resmi, özel hayatı, kişisel verileri gibi kişilik hakkının korumasında olan değerlerine yönelik saldırılar gerçekleşebilmektedir. Sosyal medya platformlarında kullanıcılar tarafından paylaşılan içerikler nedeniyle en çok karşılaşılan ihlâl şekli, içeriğin hakaret, tehdit veya iftira niteliği taşıyan unsurlar içermesi ve dolayısıyla başkalarının şeref, haysiyet ve itibarının zedelenmesidir (Kaya, 2015). Oluşturulan bu paylaşımlarla kişileri aşağılayıcı, incitici, küçültücü, husumete maruz bırakıcı yazılı, görsel ve işitsel unsurlardan oluşan içeriklerle hakaret suçu işlenebilmektedir. Bunun yanı sıra hakaret içeren paylaşımların diğer kullanıcılar tarafından “retweet” veya “paylaş” şeklinde paylaşılması da içeriğin benimsendiği ve içeriğe ulaşma amacı taşıdığı göz önünde bulundurularak yine suç kapsamına alınmıştır. Hakaretten bahsedebilmek için öncelikle, kişiyi aşağılamak, şeref ve haysiyetini zedelemek yahut ona sövmek amacıyla somut bir fiil veya olgunun bulunması gerekir. Kişiye isnat olunan somut fiilin gerçek olup olmamasının, hakaret suçunun oluşması bakımından bir önemi yoktur. Kişi hakkında, onu herhangi bir olayla ilişkilendirmeksizin, soyut yakıştırmalarda bulunulması hâlinde de, hakaret söz konusu olabilir. Kötü bir niteliği veya huyu ifade eden aşağılayıcı, küçük düşürücü sözler, somut bir fiil veya olguyla ilişkilendirilmedikleri hâlde, yine de hakaret suçunu oluşturabilirler. Örneğin, bir kimseye “serseri”, “alçak”, “pislik” denmesi hâlinde, somut fiil isnadı söz konusu değildir. Aynı şekilde kişiye soyut olarak “tecavüzcü”, “sahtekâr”, “orospu çocuğu” gibi yakıştırmalarda bulunulması hâlinde de hakaret suçu oluşur. Hâkim tarafından verilecek cezalara bu ibarelerin toplumun örf ve adetlerini de göz önünde bulundurarak hükmedilmelidir.
Hakaret içeren ibarelerin yanı sıra bu içeriklerin tehdit unsuru da barındırması mümkündür. Tehdidin konusunu, kişinin hayatının veya vücut bütünlüğünün tehlikeye maruz bırakılacağının, suç teşkil eden belli bir fiilin işleneceğinin, genel olarak kuvvet kullanılacağının, şeref ve haysiyetinin, itibarının zedeleneceğinin, özel hayatının ifşa edileceğinin veya herhangi bir haksızlığın gerçekleştirileceğinin bildirilmesi oluşturmaktadır. Suçun oluşması bakımından tehdit konusunun (haksızlığın, kötülüğün) gerçekleşip gerçekleşmemesi, önemli değildir. Tehdidin objektif olarak ciddî bir mahiyet arz etmesi yeterlidir. Yani, istenilenin yerine getirilmemesi hâlinde tehdit konusu kötülüğün gerçekleşeceği ihtimali objektif olarak mevcut olmalıdır. Bu durumda da tehdide maruz kalan kişinin kişilik haklarının ihlal edilmesi nedeniyle manevi olarak zarara uğrayacağı da açıktır.
Gerçeğe aykırı ve iftira nitelikli içerikler aracılığıyla da kişilik haklarına saldırı gerçekleşebilmektedir. Paylaşılan bu tür içerikler nedeniyle 6639 sayılı Kanun’un ve 5651 sayılı Kanun’da değişiklikler yapılarak suçu oluşturan içerikleri oluşturan ve bunları yayanlar hakkında Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı tarafından Cumhuriyet Savcılığı’na suç duyurusunda bulunulacağı, Başbakanlık ve ilgili bakanlığın talebi üzerine Başkanlık tarafından içeriğin çıkarılması veya erişimin engellenmesi kararı verileceği düzenlenmiştir. İçerik çıkarıma veya engelleme kararlarının yerine getirilmemesi durumunda ise internet servis sağlayıcılarının adli para cezası ile cezalandırılması hakkında düzenlemeler de bulunmaktadır. Bunun yanı sıra hakarete uğrayan kişilerce Savcılığa suç duyurusunda bulunarak kişilerin cezalandırılmasını talep etme ve buna bağlı olarak da maddi veya manevi tazminat talep etme olanağı da bulunmaktadır. Bu durumda denetleme sorumluluğu bulunmayan sosyal medya platformlarının hiçbir sorumluluğu bulunmamakla birlikte tüm cezai ve hukuki sorumluluk içerik sağlayıcı olarak sadece kullanıcılara yüklenmiştir. Tabii ki bu olanakların sağlanmış olması, mağdur kişi hakkında söylenenlerin kitlelere yayılmasını engellememektedir. Hatta ve hatta çoğu sitede yedekleme imkânı bulunduğundan içerik kaldırılsa da kullanıcılar tarafından farklı bir başlık altında yine suç içeren bu içeriklerin tekrar sosyal medyada yayınlanmakta, hatta kullanıcılar tarafından kaldırma kararlarıyla dalga geçilmekte, bu durumda verilen cezalar sadece teoride kalmaktadır. Bu duruma verilebilecek en iyi örnek ekşi sözlükte hakkında başlık açılmış olan M.B. olayıdır. M.B. defalarca Sulh Ceza Hâkimlikleri aracılığıyla içerik kaldırılmasına ilişkin başvuruda bulunmuş ve verilen bu kararlar uyarınca ilgili başlıklar ekşi sözlükten kaldırılmış bulunsa da, hala Google üzerinden olayla ilgili “avukat, ekşi sözlük, gaz çıkarma” kelimelerini kullanmak suretiyle arama yapıldığından olaya ilişkin bilgilere ve sosyal medya üzerinden başvurucunun kişilik haklarını zedeleyici söylemlere rahatlıkla ulaşılabilmektedir. Bunun yanı sıra kişilik hakkını ihlâl eden kişinin/kullanıcının tespiti kolay değildir çünkü sosyal medyadaki kullanıcıların gerçek kimlik bilgilerini verme zorunda olmamaları, bir kısım kullanıcıların takma adlar ve sahte hesaplar üzerinden sosyal medyaya ulaşmaları nedeniyle çoğu zaman sanal kimlikler arkasına saklanmaktadırlar. Bu gibi durumlarda kişilere ait IP bilgilerinin sosyal medya hizmetleri sağlayıcısından sorulabilirse de özellikle yurtdışında bu suçu gerçekleştiren kişilerle ve terör vb. önemli suçlar dışı bu bilgilerin verilmediği de hatırlatılmalıdır.
5. KAMU BASKISI VE YARGININ ETKİLENME SÜRECİ
İşbu makalede sıklıkla belirtildiği üzere sosyal medyadaki özgürlük diğer hak ve özgürlüklere saygı gösterilmemesi anlamına gelmemekte, örneğin sanığın haklarının ihlal edilmesi veya yargılamanın kamu baskısı ile etki altına alınmaya çalışması halini içermemektedir. Sosyal medyanın en çok ilgi gösterdiği konulardan biri olan suç haberleridir. Özellikle ülkemizde suç olaylarının ve sanıkların kim olduğunun bilmesi toplumca istenmekte, medya aracılığıyla da bu istekleri karşılanmaktadır. Fakat bir hususa dikkat çekilmelidir ki, belirtilen bu ilgi soruşturma ve kovuşturma aşamasındaki davalar için tehlike oluşturmaya başlamıştır. Bu tehlike sadece kişilik haklarının ihlal edilmesinden ibaret olmayıp, yargılama dürüstlüğünün etkilenmesi halini almıştır.
Örneğin, 1979’da Danimarka’da kamuoyunun yoğun ilgisini çekmiş olan bir ceza davasında, hüküm verileceği gün, gazetenin manşetinde ve başyazısında, sanıkların beraati talep edilmiştir. Kopenhag Şehir Mahkemesi, bu gazetenin sorumlu yazı işleri müdürünü, söz konusu yayınla jüri üyelerine etkide bulunulduğu gerekçesiyle para cezasına çarptırmıştır. Bunun yanı sıra Türkiye’de kamuoyunun ilgisini çeken bir uyuşturucu madde kaçakçılığına ilişkin davada, yargılamanın etkilendiği gerekçesiyle, dava konusundan esinlenen bir televizyon dizisinin yayınının, davanın sonuçlanmasına kadar durdurulmasına karar verilmiştir. Yayının durdurulması karanında mahkemece, “söz konusu davanın senaryo haline getirilip yayınlanmasının, davada yargılanan sanıkların kişisel haklarını ihlal etmesi bir yana, kamuoyu açısından davanın selametle yürütülmesine gölge düşürecek mahiyette olduğu, tanık ve bilirkişileri etkileyici nitelikte olduğu belirtilmektedir. Başka bir davada ise, sanıkların savunmalarında, medyanın kendilerini mahkemeden önce yargılayıp mahkûm ettirildiğinden, medyanın yargısız infazda bulunduğundan yakınıldığı görülmektedir. Bu örnekler konunun önemini yansıtıcı niteliktedir (Centel, 1994).
Dürüst yargılamanın sanıkların ve mağdurun haklarının ihlal edilmeden yapıldığı yargılama olduğu, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde de yer verildiği üzere bağımsız ve tarafsız mahkemelerce, makul sürelerde, aleni olarak yargılanma, savunma ile iddiaların karşılıklı olması, kesin hüküm açıklanıncaya kadar kişilerin masum sayılması ilkeleri uyarınca yargılama hakkına sahip olunması gerekmektedir. Ancak sosyal medya aracılığıyla yapılan ön yargılı, taraflı, kitleleri yanlış yönlendiren, etkileyen ve bahsedilen ilkelere aykırı olarak kişilerin yetkili mercilerce yargılanmadan toplum önünde yargılanmasına neden olunmaktadır. Bu hususun araştırılması için Amerika’da deney yapılarak, bir jüri oluşturulmuş, jüride yer alan deneklerden bir kısmına dava konusuyla ilgili taraflı gazete haberleri ve düşünceler gösterilmiş, diğer kısma ise objektif haberler sunulmuştur. Davaya ilişkin duruşmayı izleyen deneklerden taraflı haberleri okuyanlar oylama sırası geldiğinde diğerlerine oranla sanığı suçlu kabul etmeye daha yatkın davranışlar sergilemişlerdir. Deneyde her ne kadar söz konusu haberlerin dikkate alınmaması defalarca belirtilmiş ise de jüri üyeleri tarafından bu uyarıların dikkate alınmadığı da açıkça ortaya konmuştur. Mesleki eğitim ve deneyimleri sayesinde hâkimlerin söz konusu yayınlardan etkilenmeyeceği düşünülse de hâkimlerin de birer insan olduğu ve bu konudaki en küçük bir kuşkunun bile adaletin sağlığı ve gereği gibi sağlanması açısından göz ardı edilmemesi gerekeceği de kuşkusuz bir gerçektir. Bu nedenle çeşitli önlemler alınmak suretiyle bu durumun etkilerinin en aza indirilmesi mümkün hale getirilebilecektir. Örneğin, soruşturmanın gizliliği ilkesine sıkı sıkıya uyulması ve gerektiğinde kovuşturma aşamasında gizlilik kararının alınması. Her ne kadar soruşturma aşamasının gizli olması gerektiğine ilişkin kanunda açık hüküm bulunmakta ise de bu durum teoride kalmakta, pratikte ise sosyal medyanın önlenemez yayılmacı etkisi nedeniyle özellikle propaganda yapmak isteyen taraflarca en küçük ayrıntının bile tek bir tık aracılığıyla yüzlerce kişiye iletildiği de bir gerçektir. Bir diğer ilke ise soruşturma makamlarının susma yükümlülüğüdür. Ancak yine teoriden farklı olarak gazetecilere haber kaynaklarını saklamaları olanağı tanındığından medya mensuplarının susma yükümlülüğü olan haber kaynaklarını saklamak suretiyle açıklanmaması gereken konuları yayınlaması mümkündür. Duruşmada görüntüleme yasağı getirilmesi de bir diğer önlem olarak karşımıza çıkmaktadır. Ancak yine yaygınlaşan akıllı telefon ve sosyal medya kullanımı ile duruşmada olup biten her husus, ses kaydı veya görüntü aracılığı da dâhil olmak üzere tüm beyanlar çoğu zaman çarpıtılarak yazılmak suretiyle kolaylıkla paylaşılabilmektedir. Yargılamanın akışının etki altında bırakılmaması amacıyla basın yasasıyla da bazı yayın yasaklan getirilmiştir. Buna göre öncelikle, soruşturmaya ilişkin talep ve iddianamelerle kararların ve diğer her türlü belgenin a1eni duruşmada okunmasından ya da takipsizlik kararı verilmesinden önce yayınlanması yasaktır. Bu düzenleme oldukça eleştirilmekte haber alma ve verme özgürlüğünün kısıtlandığı ileri sürülmekte ise de, bu durumda ceza kovuşturmasının başlamasından hüküm kesinleşinceye kadarki süreçte yargıcın ve mahkemenin hüküm, karar ve bunlarla ilgili işlemleri hakkında mütalaa yayınlanması yasaklanmaktadır. Ancak yasada mahkemeyi etkileyici yayınların açıkça yasaklanmadığı da görüldüğünden mahkemenin karar ve işlemleri hakkında bir mütalaa ileri sürülmeksizin duruşmayı etkileyebilecek yayın yapılmasının suç oluşturmayacağı ileri sürülmekte olduğundan; adil yargılama ilkesinin gereği olarak hâkimlerin tarafsızlığının sağlanması gerektiğinden bu hükmün amaca uygun şekilde düzenlenmesinin gerektiği de açıktır. Diğer yandan basın yasası ile on sekiz yaşından küçük tüm sanık veya mağdurların kimliklerini açıklayan bilgi veya resim yayını yasağının amaç gereği tüm sanık ve mağdurlara sağlanması gerekmektedir. Ne yazık ki, devletin medyanın sınırlarını sağlama ve denetleme çabaları başarısız olmuştur. Öyle ki, sanıkların bir koruma tedbiri olarak tutuklamaya sevk edilmemesinin hukuki nedenleri olduğu toplumca anlaşılmamakla, kişinin tutuklanmamasının yargının işlevini yitirdiği, adaletsizliğin hüküm sürdüğü, insanların kendi adaletini kendilerinin araması gerektiğine dair sosyal medyada yürütülen kamu baskısı politikasıyla şüphelilerin tutuklanmasına dahi karar verilebilmekte olduğu ülkemizde yaygın olarak görülen bir durumdur. Sonuç olarak, suçlu olduğu yargı kararıyla belirlenmedikçe hiç kimsenin suçlu ilan edilemeyeceği, yasaların suç saydığı eylemlerin gerçek olduğu konusunda deliller bulunmadıkça kimsenin suçlanamayacağı ilkeleri tamamen göz ardı edilerek sosyal medya tarafından günden güne çığ gibi büyüyen ve önlenemez linç politikaları yürütülmeye devam etmektedir.
SONUÇ
Teknolojik gelişmeler sonucu ortaya çıkan yeni alanlar ve bu alanlarla oluşabilecek uyuşmazlıkların çözümü için hukuk da gelişmekte ise de çoğu zaman yapılan düzenlemeler sadece teoride kalmaktadır. Özellikle sosyal medya kullanımının durdurulamaz şekilde geliştiği günümüzde, sosyal medya üzerinden hakaret, tehdit ve sair suçların işlenmesi, kişilik haklarının zedelenmesi, hatta yargılamayı etkilemesi kolaylaşmıştır. Her ne kadar bu alanlara ilişkin düzenlemeler yapılmış olsa da günlük hayatta bu düzenlemelerin kısmen işe yaradığı görülmektedir. Sosyal medyanın hızlı yayılma, toplumu kitleler halinde yönlendirme gibi birçok etkisi olduğu göz önünde bulundurulduğunda, yapılan bu düzenlemelerin sadece kağıt üzerinde kaldığı açıkça görülebilmektedir. Bu durumun önüne nasıl geçileceği halen bilinmemekte olup, öncelikle kullanıcıların bilinçlendirilmesi için bir takım önlemler alınması gerektiği düşünülmektedir. Yine de bu durumun yeterli olmayacağı açık olduğundan yeni koruma tedbirleri ve caydırıcı cezaların düzenlenmesi gerektiği savunulmaktadır. Aksi halde git gide büyüyen ve kontrol edilemeyen, kendilerini hukuktan ve yargı organlarından üstün gören bu topluluk tarafından yaratılan kaosun önünde durulamayacak ve bireyler korunamaz hale gelecektir.
KAYNAKÇA
KLASİK KAYNAKLAR
WEBSİTESİ KAYNAKLARI;